Son dakika haberi bulunmamaktadır.   Senoz Esnaf  
Senoz Deresi
Anasayfa | Haber Ara | Foto Galeri | Videolar | Animasyonlar | Anketler | Sitene Ekle | Mesaj Gönder | Sohbet | MircScriptİndir

HABER ARA


Gelişmiş Ara

EN ÇOK OKUNANLAR

Annenizin babanızın dediğinden dışarı çıkmayın

Çayeli, Senoz Vadisi'nin meşhur avcısı, ÇAYKUR'dan emekli 'çay çavuşu' Nihat Kasar, hatıralarını 53Rize ile paylaştı.

Kategori  Kategori : Haberler
Yorumlar  Yorum Sayısı : 1
Okunma  Okunma : 2850
Tarih  Tarih : 08 Ocak 2015, 19:33

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

İstanbul'da görüştüğümüz Nihat Kasar, gençlere seslenirken de şöyle dedi: "Gençlere daima diyorum ki; annenizin babanızın dediğinden dışarı çıkmayın. Evlilikte dikkatli olun. Ben yanmışım, siz yanmayun. Yarın bir gün anneni babanı kaybettiğinde çok ararsınız. Ben halen yanıyorum, niçin daha iyi bir evlat olmadım diye."



*Nihat Kasar kimdir, sizi tanıyabilir miyiz?


Çayeli, Kaptanpaşa Köyünden, Mehmet Nuri oğlu Nihat Kasar... 1931 doğumluyum. Toplamda 3 sene gümrük memurluğu yaptım. Önce Ayvalık'da, sonra da Kilis'te çalıştım. Babamın isteği üzerine işimden istifa ettim. Bursa'da amcaoğlu Mecit Kasar'ın yanında ekmek fabrikasında 5 sene tezgahtarlık yaptım. Sonra oradan da ayrıldım ve memlekete, Çayeli'ne gittim. 

Babam, ÇAYKUR'da Çay Çavuşu idi. O emekli oldu. O zamanki müdür Kazım Kartal, Rize Ziraat Mürürü idi, illa benim de aynı işi yapmamı istedi. Neticede ben de çay çavuşluğuna başladım. Çaykur ile Ziraat birlikte çalışmalar yapıyordu. Çayların dikimi, kesimi, yazılması gibi işler o zaman için önemliydi. Çaylarım ölçümü... 833 metrekare bir dönüme denk geliyor. 

1973 yılında kadar çay çavuşluğu yaptım. 1973 yılında bizim yaptığımız iş Çaykur'a devredildi. Çaykur'da 1973 yılında görev başladım. Arkadaşlarım Sabuncular ve Aşıklar Çay Fabrikası'ndaydı. Zamanın müdürü rahmetli Hayrı Pirimoğlu idi. Sabuncular'ın müdürü beni yanına almak istedi. Ben istemedim. O anda Yaka Çay Fabrikasında çalışıyordum. Orada devam ettim. 1989 yılında tayin istedim. Gündoğdu Çay Fabrikasına tayin oldum. 7 sene müdürüm Avni Yankın ile çalıştım. 1996 yılında müdürüm tayin oldu. Azmi Kandemir oraya geldi. Müdürüm ile beraber o yıl karar verdik ve birlikte emekliye ayrıldık. 700 lira emekli parası aldım. Rize İslampaşa'da bir daire aldım. Sonunda onu da 60 bin liraya kapı komşum, arkadaşım Osman Temel'e sattım ve şu anda oturduğum Çayeli'ndeki evime geldim, taşındım. 



*Okul hayatınız nasıl geçti? Öğretmenlerinizden bahseder misiniz?

Okul hayatım, 7 yaşında Çayeli Kaptanpaşa İlkokulunda okumaya başladım. 1944 yılında okuldan mezun oldum. Müdürüm Hopalı Abdullah Turan idi. 1944 yılında ezberlediğim bazı şiirler halen hafızamdadır, okuyabilirim. 


*Daha sonra okul imkanı olmadı mı? Niçin devam etmediniz?


Başka köylerde 3. sınıfa kadar ilkokul vardı. Kaptanpaşa'da 5. sınıf vardı. Uzundere Köyünden Ali Erten (Kuçosman) bizim evde kalıyordu. Halen sağdır, Kardomaz'dan Dursun Şeker (Kamber Faik'in oğlu) de bizim evde misafir olarak kalır ve okula giderdi. Şimdi müfettiştir. Mahmudoğlu rahmetli Ahmet, öğretmen olan o da bizim evde kalırdı. Beraber okuduk. Buzlupınar Köyünden Baltacı Mahmut, halen sağdır, öğretmen emeklisi, kardeşi Sale, onlar da bizde kalırdı. 

Ahmet Mahmudoğlu, rahmet ruhuna; Beşikdüzü'ne gitti. İlyas Kasar o da Beşikdüzü'ne gitti. Ben de zekiydim, okumak istiyordum amma rahmetli dedem (annemin babası) İmamun Mehmet (Ormancık Köyünden, 'İmam' olarak bilinir) izin vermedi. Çünkü ben ailenin tek erkek evladıydım. Ağladım... Gidemedim... Nasip böyleymiş... 



*Peki, yayla günleriniz nasıl geçerdi? Çobanlık yaptınız mı?


Yaylaya çok giderdim. Babamın keçisi, kateri vardı. Keçi çobanlığı yapmışım. Keçiler, koyunlar evin yakınındaydı. Bir gün babam dedi ki, bunları uzağa götür sen de çadırda yat. O akşam babam köye gitti. Ben da anneme dedim ki, "Bu akşam evde kalayım, yarın akşam çadıra giderim." Annem de kabul etti. Sabah bir kalktık ki, kurt geceden sürüye dalmış, 'yatak'ta bir tane koyun yok. 39 sayı koyunu kurt boğmuştu. Yaylacıları topladım, arama yaptık. Pertunç'te (Cenlipos Yaylasında bir mevki/yerin adı) bir tane canı çıkmamış koyun bulduk. Onu kestik, aramaya katılanlar yedirdik. Tabii, babamdan korktum ve Erzurum'a akrabaların yanına kaçmaya niyetlendim. Annem, "Sen gidersen ben kalan koyunları nasıl bakarım?" diye bana izin vermedi. O zaman 15 tane de inek vardı. Babam haber yollamış ki, "Yaylacı ile çoban sağ mı?" Bu haberi duyunca sevindim, kaçmadım. Babam yaylaya geldi, bana seslendi: "Durzi! Oynadın, koyunlara bakmadın. Bak ne oldu" diye beni güzel bir fırçaladı.

Yazın yaylaya giderdik, kışın da köyde, okulda olurduk. Hayatımız böyle geçti. Okumaya çok hevesliydim ama daha fazla okuyamadım.


*Günleriniz nasıl geçerdi? Fakirlik çok yaygın mıydı? 


Çok fakirlik vardı. Millet ineğini sağacak, satacak... Onunla geçinecek. Benim dedem ve babam demirci idi. Köy şartlarında orak, balta, hop, kazma, kürek gibi şeyler yapar ve satardı. Ekseri bizim paramız olurdu. Gelincik/Tererenk mahallesinde bu işi yaparlardı. 


*Peki, siz o mesleği öğrenebildiniz mi?


Hayır, ben o mesleği hiç yapmadım, öğrenemedim. Rahmetli babamdan para alırdım. (Gülüyor...) Mermi alır, yaylaya, düğünlere gider onları atardım. Gezerdim... Babamın zamanında kral gibi yaşadım. Şimdi Allah'a şükür o işler geride kaldı...

Bir defasında biz yayladaydık. Rahmetli babam aşağı/yani köye geldi. Un getirmesini bekliyoruz. Ekmek yok... Rahmetli annem bir muhlama yaptı. Ablam, ben ve annem o muhlamanın yarısını ekmeksiz yedik. Yarısını akşama bıraktık ki un gelecek, ekmek yapılacak, öyle yiyeceğiz diye. Akşama doğru Ovid'e (Pelat Yaylasında bir mevki/yer adı) çoban gittik. Babam, Mesasert yaylasının altında Çahçor yaylası var oraya geldi. Anneme "İmam, pelekiyi sal ustine" diye çağırdı. (Babam, anneme babası imam olduğu için böyle hitap eder, çağırırdı.) Bize cennet müjdelendi sanki, un geldi diye... Ekmek yaptık, sevindik...

Babam, İspir'e (Rize'nin bir kasabası) gider. Oradaki değermenlerden un alır, köye gelirdi. Arpa alırdı, buğday alırdı... Kara buğday... Ben de gitmişim bu işler için... Bu şekilde, dağlarda çobanlık ile geçinip geldik. Yağ, peynir satar onlarla geçinirdik.


*Sizin bu kadar imkânının olduğu halde sıkıntı çekmişsiniz. Bu imkânları olmayanlar nasıl geçinirdi?


Bazı köylerde Uzundere'de Aptoğuli Rasim'in mısırı fazla olurdu, olmayanlara satardı. Ormancık'ta Hafız Nuri Balcı da mısır satardı. Huseynahun Şaban Öztürk de mısır satardı. Bazen onlara gider mısır alırdık, olmayan herkes onlardan alırdı. Bir defasında yayladan yoğurt götürdüm ve karşılığında Şaban Öztürk'den mısır aldım. 4 kot bir kile ile. Akşamdan götürdüm değermene. Bu mısırı öğüttüm. Sabahtan katıra yükledim. Ama katırımız aç idi... Babam bana tembih etmişti ki katırı akşamdan iyice doyur. Ben utandım, kimseden ot isteyemedim. Katırı yükledim, geldim çıktım Cagad'e. (Pelat yaylası yolundaki bir mevki.) Kater yolda kaldı, aç olduğu için daha yürüyemedi. Kater de aç... Yem torbasında çok az bir yem daha vardı, onu yedirdim. Yavaş yavaş yürümeye başladı. Gele gele, Pelat'a dünüşteki Taşbaşı'na kadar gittik. Kater artık gidemez oldu, alt yola doğru yıkıldı. 'Tay'ını tuttum, yayladakilere bağırdım, çağırdım. Koşarak geldiler. Katırın yükünü boşalttık, sırtımızda taşıdık... Böyle maceralar yaşadık. Ben, babamın zamanında biraz deliydim. Hacca gittikten sonra biraz akıllandım... 


*Peki, darda kalanlara yardım edenler olmuyor muydu? Yardımlaşma var mıydı?


Yardımlaşma vardı tabii, ama fakirlik çok fazlaydı. Yaylada katık satardık. Ama bizim daha fazla ineğimiz olduğu halde, daha az katık satardık. Çünkü kolu komşuya, misafirlere Allah kabul etsin, ikramlarımız olurdu. Neticede satılacak katık kalmazdı... Giden gelene ikramımız olurdu. Ah gidi günler...


*O yıllarda cami ve Kur'an eğitimi nasıldı? Kur'an okumayı nerede ve nasıl öğrendiniz?


İyi bir konuya temas ettin, anlatayım. Bir gün katırla Çayeli'ne gittik. Mısır amaya... Ben okumaya meraklıydım. Annem dedi ki, seni dayımın köyüne gönderiyim. Çünkü annemin köyü olan Ormancık'taki camide hoca yoktu. Annem bu sebeple beni kendi dayısının köyü olan Başköy'e götürdü. Orada Cemil'in evde bir çocuk vardı, Ahmet... Onunla arkadaş ol dedi. Ben ise 'Haci Musalar'da kalmak istedim. Çünkü orada tanıdığım arkadaşlarım vardı. Yayladan tanıyordum... Annem, "Sen aksilik yaparsun burada. Bu evde çocuk sayısı fazla, Cemil'in eve götüreyim" diye ısrar etti. Ben ağlamaya başladım. Derken evdeki arkadaşlarım ve rahmetli Musa dayı dışarı çıktı, "Bırak çocuk bizde kalsın" dedi. Orada kaldım, tabii çok sevindim. Bu anlattıklarım, ilk okul bittikten sonra yaşadıklarım... 

Hacı Musa'nın evinde kaldım. Rahmetli Sabri ve Yunus Baldaş vardı. Dursun halen sağdır, arkadaşımdır. Köyün camisine gittik. Hoca, Abdurrahlan Akın (Karayip Abdurrahman derlerdi) bana, "Nereden başlayacaksın?" diye sordu. Ben de tabii hiç okuma bilmiyorum. "Elif'ten" dedim. Utandım tabii. O güne kadar hiç camiye gitmemiştim. Çünkü bizim köyde hoca yoktu, çocuk okutan yoktu. Zaten o sebeple annemin dayısının köyü olan Başköy köyüne gittim. 

Hocamız dedi ki, "O zaman kusura bakma. En alt tarafta oturacaksın." Gittim, en alt tarafa oturdum. Arkadaşlarım "Enispara/Amme cuz"e kadar okumayı öğrendikleri için bana güldüler. Çünkü ben yaşça onlardan büyüktüm. Bu durum beni çok üzdü. Bu defa öğle tatillerinde tatil etmeyip bilen, samimi arkadaşlarımdan Kur'an okumayı öğrendim. Hırs yaptım... Neticede gece gün okudum, hepsini yetiştim hatta geçtim. "Müftünün Osman" vardı mesela... Hoca baktı ki hiç yanlışsız okuyorum. Dedi ki, "Bakın demeyin ki Kasar'ın oğluna torpil etti. Hepinizi yetişti, onun için en ön sıraya, en üst tarafı hak etti."

"Peçon Vesile" halen sağdır, hepsi şahidimdir. Yabancı köyde olduğum için, arkadaşlarımdan utantım ve istirahat etmedim, hızlı bir şekilde Kur'an okumayı öğrendim. Rahmet ruhuna, annemin amcası Naci Bilgin (Ormancık Köyünden) son dönemde bakanlık yapan Hayati Yazıcı'nın babası Mustafa Yazıcı'yı Ormancık Köyüne imam olarak getirtti. Camideki okuma sezonunun bitmesine de 2 ay vardı. Annem, "Babamın köyüne [Ormancık] hoca geldi. İstersen sen de o camiye git" dedi. Tabii, Ormancık Köyü benin dayımın evi. Orayı tercih ettim, ama şimdi pişmanın. Başköy'de kalsaydım çok daha iyi okuyabilecektim. Dayı evine gelince biraz boş verdik okumayı... 

Camideki okumak bitince köyüme, evine döndüm. Yazın yaylaya keçi çobanı, kışı köyde köy işleri, öyle devam ettik. 



* *Kur'an okumanın yasaklandığı yıllarda yaşadınız. Bu yasaklar sizi etkiledi mi? Ezan...

Ha, dur onları da deyim. Ertesi sene bizim köye hoca tutuldu. Kemal Aygün... Yeşiltepe Köyünden İsmail Aygün'ün babası... Bamam onu hoca olarak konuştu, getirtti. Tabii Kur'an okutmak yasaktı. Jandarmalar, hocaları kelepçeleyip karakola götürürdü. Hatta, Kaptanpaşa'ya götürüp dövdüklerini herkes bilir. Hocaların beline ip bağlayıp, suya atarlar, sonra çıkarıp döverlerdi ki iz kalmasın... Jandarma baskınlarını haber versinler diye caminin etrafına nöbetçi çocuklar koyuldu. Caminin etrafı mısır tarlası idi. Hoca tembih etti, daima etrafa bakın. Jandarma gelirse haber verin diye. Boğosoğlu Kamil'in eniştesi Cefer vardı, o nöbetçiyti. Tabi iyi kollamadı ve jandarmalar camiyi bastı. Biz camideydik o anda. Elif-baları kaptık ve kaçtık. Caminin yakınında Kasım amcamın evi vardı, oraya kaçtık. Hocayı yakaladılar, ellerini arkadan kelepçelediler. Alıp Kaptanpaşa karakoluna götürdüler. Köylü, hemen bababa yalvardı; "Hocayı sen getirdin git jandarmadan kurdar" dediler. Babam da gitti karakola, rica etti, yalvardı. Dövdürmeden hocayı oradan çıkarttı. 

Babam o günkü şartlarda imkânı olan biriydi. Peyniri vardı, yağı vardı... İtibarı vardı... Bizim köyden dövülen olmadı, ama Kur'an okumak, öğrenmek yasak idi. Okumaya bırakmıyorlardı. Hocamızı götürdüklerinde talebeler onun peşinde ağladık tabii. Köy kalktı ayağa...  


*"Tanrı uludur" şeklinde ezan okunduğunu duydun mu?


Ben 7 yaşındayken okula başladım. Kaptanpaşa'da "Tanrı Uludur" diye okunduğunu duydum, biliyorum. Hatta babam bize o şekilde ezan okumayı bile öğretmişti: Tanrı uludur, tanrıdan başka yoktur tapacak... Sonra yeniden bildiğimiz ezana dönüldü.


*Merhum Menderes'i nasıl tanırsınız? 


Rahmetli Adnan Menderes, dışardan buğday getirdi. Fakir köylüye ucuz fiyata sattı. Rahmet ruhuna olsun. Annemin amcası Naci Bilgin, (ben dayı diyorum) İzzet Akçal beyi Rize'ye davet etti. İzzet bey o zaman Bursa'da savcı idi. "Gel, seni Rize'den milletvekili adayı göstereceğiz" dedi. İzzet bey de, "Yok, sen aday ol" diye itiraz etti. Sen ol, ben ol derken neticede İzzek Akçal aday oldu, Rize milletvekili seçildi, bakanlık da yaptı 1960 öncesinde... 

İzzet Bey, Çayeli'ne gelince kendi köyü olan Çataldere'ye (Hahonç) katırla 7 saate ancak gidebiliyordu. Çünkü yol yok, iz yok... İzzet Bey, Ankara'ya dönüşte rahmetli Menderes'e gidiyor ve diyor ki, "Ben kendi köyüme at sırtında ancak 7 saatte gidebiliyorum. Buna bir çare... " 

Rahmetli Menderes diyor ki, "Yahu sen ne diyorsun? Yol yok mu?" Halk Parti devrinde İsmet İnönü'ye yalvarıp rica ettiler ki, bu dereye, bu vadiye, bu köylere yol yap. O da "Buraya yol yapılmaz, her taraf taş" demiş ya da ona öyle bilgi vermişler. Yol yapmadılar.

Rahmetli Menderes, İzzet beye, "Bu zamanda at sırtında 7 saat, 8 saat yolculuk yapılan köy mü olur?" diye çok ilgilenmiş. İzzet beye demiş ki, "Git bak. Bir karış 'murç' ile taşlar kırılabilecek şekildeyse bu yolu başlatalım." "Delinir" cevabını alınca, hemen emretmiş: "Bu yol yapılacak!"

Rahmet ruhuna... İzzet beye emir verdi, elle, tek tek taşlar kırılarak bu yol yapıldı. Hayal değil bu gerçek... 

Bir defasında İzzet bey gelmiş diye, köyüne, Çataldereye'ye (eski adı: Hahonç) gittik. Maksadımız İzzet beyi ziyaret etmek. O günlerde Çataldere'deki cami yeni yapılıyordu. Caminin yanından geçerek İzzet beyin evine doğru gidecektik. Bir de baktık ki, İzzet bey, sırtında 'semer' ile camiye taş taşıyor. Bu gözler bunu gördü... Nerede şimdiki vekiller? 20, 30 kişi evine gittik. Oturduk, sohbet ettik. Yol, o zaman Kaptanpaşa'ya bile çıkmamıştı tam olarak. 

Orman mühendisi Halil vardı, onun seyisiydi. Evinde sohbet ettik. Orada rahmetli İzzet Bey'i cami inşaatına taş taşırken gördük... 


*O zamanlarda Senoz Vadisindeki köylerin ileri gelenleri kimlerdi?

Uzundere'de Feyzi Hoca vardı. Ona danışırdık. Yaylaya giderken ya da gelirken, milletten duyduğumuz sözleri, 'fetva'ları doğru mu diye ona sorardık. Çok iyi bir hoca idi. 

Çukurluhoca'dan müftü vardı, Beğuli... Ormancık'ta Nuri Balcı, hafız idi. Onun üzerine hafız yoktu. Şimdiki hafızlar Kur'an'ı zor okuyor. O; bir saatte Kur'an'ı hatmederdi. Beni de çok severdi, ben de onu severdim. Her gördüğünde halimi hatırımı sorardı. Naci Bilgin, zaten annemin amcasıydı, her zaman ziyaretine giderdik. Bir iş olsa beni yollardı.

Bu vesile ile bir hatıramı anlaşayım: İzzet Akçal bey, rahmeti babama demiş ki, "Sen bu köylerin Buzlupınar'ın Yeşiltepe'nin Kaptanpaşa'nın çay çavuşususun. 15 gün sonra seçim var. Yeşiltepe seni verer. Onlarla konuş, Demokrat'lara oy versinler."

Babam da ona söz verdi. "Başka partiye oy çıkarsa bıyıklarımı keserim" dedi hatta. 

Babam, amcaoğlu Mehmet Kasar'ın ismini "Komünist" koymuştu, sebebini anlatacağım. Babam ona dedi ki, "Git, Balıkçı'dan gir, Yeşiltepe'yi dolaş. Herkese benim selamımı söyle. Başka partiye oy vermesinler." Hatta, oy pusulası da gönderdi. Amcaoğlu gitti, tam tersini yaptı... Millete Halk Partisi pusulası dağıttı babamın sözünün aksine... Babam bunu haber alınca, kızdı ama o gün belli etmedi. Kendisi ondan habersiz tekrar herkesi dolaştı, yeniden Demokrat oy pusulalarını dağıttı. Bu durum ortaya çıkınca babam, "Bu günden sonra onun ismi Mehmet değil, Koministtir kominist" dedi ve o isim öyle kaldı... Neticede o seçimlerde Demokrat'a oy fazla çıktı. Bazıları zaten oy kullanmaya gelmemişti...


*Kısa bir avcılık hatırası anlatmak ister misin?


Aslında bizim yaylalarda geyik yok. Millet bilmiyor. Bizim mıntıkada dağ keçisi var, karaca var, sığran var. Bunu çoğu bilmez. Dağ keçisi vurmuşum eskiden, ama sonunda başkasından 'boynuz' alıp evime asmışım. Millete vermişim hepsinin etlerini. 


*

Bir de askerde yazıp köye gönderdiğim şiirim var, onu okumak istiyorum. Yazdığım şiir şöyle:


Askere gidenlerun belli olur mu izi

Ağladılar bazılar koydu yureğe kozi

Askerlik soğuk iken girdi yüreğe ozi

Bir of çektiğim zaman yerden kaldırır tozi


Dururda memlekete görmedum bida yazi

Her dayma selam olsun soran olursa bizi

Su içmem üzerine, yerom bi kilo tuzi

Dert vardur yureğuma söylerom bazi bazi


Akelden hiç çikmeyi bu geçtuğumuz yazi

Almış da gideyurok bu dertli başumuzi

Çektuğu gibi çiktı hukumet kuromuzi

Helpette bi gun ola verur tezkeremuzi

Beş vakitki namazda beklerok duanuzi



*Son olarak gençlere bir tavsiyeniz var mı?


Ben çok delilukler etmişim, gençlere daima diyorum ki; annenizin babanızın dediğinden dışarı çıkmayın. Evlilikte dikkatli olun. Ben yanmışım, siz yanmayun. Yarın bir gün anneni babanı kaybettiğinde çok ararsınız. Niçin onu razı etmedim diye... Ben halen yanıyorum, niçin daha iyi bir evlat olmadım diye. 

Babam vefat etmeden bir kaç saat önce beni yanına çağırdı. Gel oğlum, sana bir nasihat edeyim dedi. "Evladım benim sağda solda çok adamım var. Cenazemi hepsine haber ver" dedi. Ben de "Baba üzülme, inşallah hepsine haber veririm" dedim. Sonra, deki ki "Ayakkabılarımı Musa'nın İbrahim'e ver. Bir 'enam'ım var, Dehri Hoca istemiş (Yusuf Okumuş) onu da ona ver. Pardesumu da Uzundere'den Baki Demirci'ye ver... Aynen babamın dediği gibi vasiyetini yerine getirdim. Cenazeyi de herkese haber verdim... Yine de Şen'den Hetibun Yahya, Mehmet Balcı'ya haber ulaşmamış. Üç gün sonra beni görünce sitem ettiler tabi. (Röportaj: Faruk Çakır)


Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa | Word'e Aktar Word'e Aktar | Tavsiye Et Tavsiye Et | Yorum Yaz Yorum Yaz

Bu habere toplam 1 yorum yazılmıştır.

Ziya AKÇAL [ 08 Ocak 2015, 21:59 ]
Çok büyük bir haz duyarak okudum. Kendisine ve bu röportajı gerçekleştiren kardeşlerime sağlık ve esenlikler, en kalbi selam ve sevgiler. Devamında fayda var, diyor, özlemle okuyacağım günleri bekliyorum. Allah'a (c.c.) emanet olunuz.

Yorumların tamamını okumak için tıklayın.

Haberler

En Çok Okunan Haberler

Umut yarını değiştirme çabasıdır!07 Temmuz 2019
RadyoSenoz
 
İSTEK GÖNDER

FOTOĞRAF GALERİLERİ

Yayınlanan yazıları kaynak göstererek yayınlamak serbesttir. © Copyright 2004-2009
Yazar Girisi | Altyap: MyDesign Haber