Zeliha Hala; ilerleyen yaşı yüzünden hafızası zaman zaman onu aldatsa da, geçmişte yaşadığı birçok olayı bize eksiksiz anlattı. Hayat ve hatıratından sunduğu kesitlerde, biz gençler için önemli tavsiyeler de bulunuyor. 16 yaşında amcasının oğluyla zorla evlendirilen ve eşinden tam 16 çocuğu olan, torunlarının sayısını ise hesaplayamayan Zeliha Hala mutlu bir evliliğin sırrını “Boşanmayı unutun” cümlesiyle özetliyor. Lafı daha fazla uzatmadan, sizleri Zeliha Hala ile yaptığımız, yaylacılık günlerini ve eski zamanların zorlu hayat şartlarını konuştuğumuz keyifli söyleyişiyle baş başa bırakalım…
+
İlk önce kendini bir tanıtır mısınız?
Kendimi
nasıl tanıtayım, şimdi siz bana bir tarif edin.
+
Kimlerdensin, hangi köydensin? Nereye evlendin? Kendini bir tanıtmaya başla.
Şimdi
lazım oldu mu unutuyorum. Aradan gidiyor
evladım. Bazı öyle sorarlar, hiç onları duymamışım derim. Çukurluhoca köyünün
Arekner mahallesindenim. İsmail Taşçı’nın kızıyım. Onbaşı’nın İsmail derler,
onun kızıyım.
+
Çocukluk döneminde yaylacılık filan, nereye giderdiniz
? Kaç yaşında yaylacı oldunuz?
Cutinç
çimenluğa giderdik.
Yaşımı şimdi sana diyemem ama küçükten evlenmişim, çok küçükten çoluk
çocuk sahibi olmuşum. 16 yaşında evlendim. Gittim, “baban seni evermiş”
dediler. Nereye vermiş? Güldüm güldüm oynadım atladım, amcamın oğlu geldi beni
götürecek, düğün edecekmişiz. Gitmedim, kaçtım, gizlendim. Peşi gün yine amcamın
oğlu geldi beni zorla götürdü. Evlenmemiz de böyle oldu, Allah’a şükür yuva
kurdum. Aldığım biraz benden yaşlıydı, Hasan Taşçı. Pos Mahmut’un oğluydu.
+
Kaç tane çocuğunuz var?
16.
+
Maşallah.
Başka
iş ettiğim yok, çocuk etmişim. 12 erkek, öbürleri kız. Kaç tane torunum
olduğunu ise hesaplayamıyorum şimdi. Ezbere diyemem.
+Torunun
torunu var mı?
Yok
herhalde. O kadar becerememişim. Olacak ama çok olacak. İşte böyle evladım…
+Yaylacılık hayatından anlat biraz.
Ne
anlatayım evladım ne biçim anlatayım?
+Yaylada
ne yapardın?
Çobanlık yapmışım yaylalarda yavrum. İneklerimiz vardı.
+Kaç
tane ineğiniz vardı?
12-15
olduğu zamanlar olmuş. Ondan sonra babamın yaylası da
aynı yayladır. Babamın köyü ile kocamın köyü aynı. Orda evlenmişim işte.
Çıkmamışım o köyden, çıkamamışım mı çıkarmamışlar mı nasıl olmuşsa işte orada
evlenmişim. Allah’ıma bin şükür yuva kurabilmişim. Evladım bir de şimdi yuva
kuramıyorlar. Bir de bir akşam, iki akşam aynı evde kalırlar, boşanıp çıkarlar.
Nasıl boşanıp nasıl dolarlar onu da bilmem.
+Hani
babanın zoruyla evlendin ya. Sonradan kocanı sevdin
mi?
Babamın zoruyla değildi de adetti. Ben diyorum işte ben yayladaydım amcamın
karısıyla yayladaydım. Yalnız yaylacılık yapamazdım çünkü 16 yaşındaydım.
Birinden kaçırmak için beni verdi. Haber geldi ki seni vermişler.
+Daha
sonra sevdin mi kocanı?
Ehh…
+Ehh
yani (gülüşmeler)
Herhalde
sevdim de durdum da o kadar çocuğum oldu
evladım. Kocam kötü adam değildi. Allah rahmet etsin. Yani şimdi ölmüş diye
demiyorum. İyi insandı. Namazında niyazında, doğru yolda…
+Ne
iş yapardı? Köyde miydi o da? Gurbete filan çıkar mıydı?
Çıkardı. Çok çıkardı. Ama gurbetten hiç yarar görmemiş. Büyük ağabeyi
vardı onun yanına giderdi. O da fırıncıydı. Orda çalışırdı perişan olurdu.
Kışın orda çalışırdı Nisan’da gelirdi.
+Şimdi
köye gidiyor musun?
Köye
bu yıla kadar gitmişim ama bu yıl bizimkileri
kandırabilirsem…
+Seviyorsun
yani köyü?
Seviyorum
evladım. Bunda bu sıcakta burada duramam ki evladım.
Ama mecbur kaldın mı durursun o başka. Şimdi bunları kandırabilirsem de… Böyle
işte yavrum.
+Benim
de annemin 9 çocuğu var.
Maşallah,
maşallah.
+Gözleriniz
hiç mi görmüyor bu arada?
Hiç
görmüyor evladım. Gözlerimi dinsiz imansız bir doktora
çattım. Onu diyeyim. Demeden geçemem. Bir gün gözlerime ameliyat gerekir dedi.
Ameliyat etti. Ertesi gün ötekisini etti.
Oğlu: Yüksek şekeri vardı. Arkada kan toplamış. Yani gözlerde katarakt
vardı ama görmüyordu. Tamamen gitti gözleri.
Şimdi
bunun dediğine bakma. Katarakttan ne gözler iyileşti… Şimdi oğluma diyorum ki “
Oğlu: Göz sinirleri tamamen dumura uğramış.
Hazır gözlerimi götürdüler verdiler elime dediler ki nereye gidersen git.
Bunu yaptılar bana ama inşallah Allah büyüktür. Çok fazla şey de demeyeyim.
Gözlerinizi kimsenin ellerine vermeyin. Kendinizden başka gözlerinizi
“Gözlerimi iyi edecek” diyenlere kanmayın. İşte kandım hazır hiçbir şeyi
olmayan gözlerimi verdim başkasının eline.
+Ne
ile geçindiniz köyde? Şimdi her şey var memnun olan yok.
Allah
herkesi memnun etsin. Ben memnunum. Bu kadar köyde çoluğum çocuğum oldu hiç darlanmadım.
+Nasıl geçindiniz?
Bilmem
evladım. Çalıştık da çalıştık. Tarla, bahçe, lahana,
inek, yayla öyle geçindik. Zenginliğimiz yoktu. Kocam da zengin değildi. O da
çalışırdı kazma kürek Allah’ın rahmetiyle.
+Eskiden
ezan okumak yasaktı? Kuran okumak yasaktı.
Bunları yaşadınız mı?
Onları yaşadım. Kuran’ın bir yaprağını ezberledim. Böyle ondan, senden,
benden. Babam okurdu. Kuran dersi yoktu evladım. Ezan tersine okunurdu. “Tanrı
uludur, Tanrı uludur, başka ilah yoktur tapacak.” Bazıları aklımdadır. O
zamanlar ezanlarımız öyleydi.
+Kim
idi camide hocanız?
Camide
hocamız Hatip Dayı vardı. Bir zaman o idi. Çukurlu’nun
imamı.
+Nasıl okuturdu peki?
Kuran’ı koydu masanın altına. Öbür soy bizim kitaplarımız vardı da. Onları
su gibi okurdum. Onları bize okuturdu. Geldi bir gün yakaladılar o Hatip Dayı
dediğim imamı. Sarığını attı yere üstüne bastı jandarma bir iki de vurdu aldı
gitti. Kaldık ortada. Ne edersin? Çok işler gördük.
+Bir
de eskiden sığırlardan vergi alırdılar. Vergi almaya
geldikleri zaman kaçırır mıydınız sığırları?
Çok
kaçırmışım.
+Nasıl yapardınız? Nasıl duyardınız geldiklerini?
Haber
verirdiler. Kaçırırdık. Birkaç tane geri
koyverirdik mozilerden. Ufaklara mozi derdik. Öyle uğraşmıştık. Şimdi iyi hal
var. Şimdi de Raşit davası var. Onun için burnumuzu dışarı çıkaramıyoruz.
Bilmem siz daha iyi bilirsiniz. Allah korusun.
+Yollarda
mecburi çalışma varmış. O nasıldı? Devlet
vatandaşını çalıştırırmış yol yapılırken?
Evet
çalıştırırdı. Salıverirdi aç. Adamları yoktu.
Perişanlık işte. Öyle evladım, öyle günler geldi geçti içimizden. Allah
inşallah göstermesin kimseye.
+Çocuk
yetiştirirken zorlandın mı hiç?
Evladım öyle sosyete değildik ki zorlanalım. Pişirdik, lahanamız,
fasulyemiz her şeyimiz olurdu. Pişirdik, doldurduk, yedirdik.
+Hep
beraber yediniz?
Yedik.
Paramız olmazdı ama yemeğimiz olurdu. Yemeğe yani şey
çektiğim yok. Yaban, yahşi doldurmuşuz, yedirmişiz. Allah inşallah hiç kimseye
yoksulluk göstermesin. Şimdi sizin çocuklarınız yer mi öyle şeyler?
Yemez.
+Peki
eski günlerine dönmek ister misin şimdi? Yük taşımak, odun…
O
kuvveti, gücü bulsam hemen şuraya gider büyük odun yüklenir gelirim.
+O
zaman fakirlik vardı ama insanlar mutluydu
herhalde?
Ne
dersin, ne dersin. Yaşamak vardı. Kar yağmaya başlardı inerdim çayıra,
lahanalığa. Onları keserdim, sığırlara verirdim. İyilerden büyük bir sepet,
sepetimiz olurdu eskiden siz onlara yetişmediniz.
+Yetiştik
ya.
Yetiştiniz
mi? İşte öyle bir sepetlen keserdim lahana kordum ha böyle kapıya karın içine.
Ohh şimdi olsa da bir yemek etsem ben. Ama öyle büyük tencerelerim var dı ki
görseniz korkardınız.
+Kalabalıktınız tabii. 16 tane çocuk kolay değil.
Öbür
soy da vardı. Kaynım vardı, görümcem vardı.
Evlenmemiş görümcem vardı.
+O
zaman ev ayrı değildi ki. O zamanlar hep beraber.
Sonradan onlar gurbet falan gitmiş.
Kayınlarım da beraberdi. Onlar gittiler dışarı. Kaldılar Ankara’da iki üç
sene. Orada evlendiler, orada öldüler. Allah rahmet etsin. Gani gani rahmet
etsin. Hiç iyi bir şey olsa da giysek dediğim yok. Bilmez dik ki. Bir elbisem
olurdu. Geçen gün burada bir uşak Ahmet vardı. Ona anlattım. Bir elbisemiz
olurdu onu saklardık, ya başka birinden alırdık. Ödünç alırdım. Bir yere
gideceğim değil mi? Çemberi bile almışım ki başımdaki yırtıktır, kirlidir.
Komşudan almış, bağlamış gitmişim. Öyle zamanlarım olmuş. Ama allahıma hamd-ü
senalar olsun.
+Şikayet
etmiyorsun yani.
Yok,
yok. O zaman öyleydi. Yani kocam beni hiç mahrum etmemiş. Diyemem ki bana böyle
kötülükler etti de beni mahrum etti. Şimdi günaha giremem. Öyle bir şey ettiği
yok. O da benimle kazmış, o da benimle uğraşmış, çoluk çocuğa da bakmış. Kaldık
bir yerde da! Allah’ıma binler hamd-ü senalar olsun. Yani böyle aç kaldığım
yok. Çok iyi bulmamış olsam da işte diyorum ha böyle çember, etek senin var mı?
İki, üç yerden alırdım bir yere giderken.
+Ama
herkes aşağı yukarı aynıydı değil mi?
Evet.
Bir kişi değildi. Öyle mahalle mahalle idik. Cutinç, arekner, parahol, babik.
+Ama
senin mahallen nispeten kolaydı değil mi? Parahol’a
göre daha kolay mıydı işler?
Yok.
Aynıydı. Kazmayı aldın mı eline evladım aynı olurdu.
+Biri
toprak olur, diğeri çakıl olur da.
Öyle
olmuş. Benim mahallemin toprağı çok kolaydı. Hiç kevi (sert) çıkmazdı.
Vururdun, kazardın o kadar. Mahallemizin toprağı öyleydi. Bazı yerlerde
Parahol’da birkaç kere vuracaktın ki
toprak eline gelsin. Öyle yerlerimizde vardı evladım. Allah’a binlerce şükürler
olsun. Çok işler gördük. Şimdi hepsini otursak iki güne size anlatabilirim.
+Şimdiki
gençlere ne tavsiye edersin? Her imkan var memnun olmuyor. Hiç kimse.
Evladım, memnun olmuyorsa ben ne edeyim.
+Tavsiyen
ne? Ne yapsınlar? Senin yoktu memnundun.
Şimdikilerin her şeyi var memnuniyet yok. Niye? Ne yapsınlar?
Ne
yapsınlar. Herkes karısıyla, kocasıyla, bir gün
evlenirler ertesi gün duyarız ki boşanırlar. Bunu tavsiye ederim.
+Neyini?
Boşanmak
işini bir kere aradan kaldırın. Bu boşanmak çok çetin meseledir. Ben öyle
görüyorum.
+Neden
oluyor bu? Şimdi herkes her şeyi elde etti. Herkes başına buyruk oldu. Ondan mı
oluyor?
Ondan
oluyor tabii.
+Bir
de şimdi saygı da ortadan kalktı herhalde?
Saygı zaten geldi gitti hiç görmedik buralarda. Görünmedi.
+Sen
mesela eskiden yaşlıların yanında çocuğunu hiç kucağına alabilirdin mi?
Kaynananın, kaynatanın karşında?
Benim
kaynatam, çocuğunu kucağına aldığı hiç yok, babasının
evinde. Saygıydı. Ama benim babam izin verdi. Evlatlarınızı çok çok
sevebilirsiniz dedi. Başka saygısızlık yapmayın.
+Yani
o bir saygısızlık, onu yapın ama diğerlerini
yapmayın.
Saygısızlık değil evladını sevmek.
+Alışkanlık öyleydi da. Yanında aldın mı kucağına sözde ona bir
saygısızlık oluyordu. Sofraya oturmak var mıydı gelin kaynatayla?
Benim
bir komşum vardı. Feyzoğlu İsmail derlerdi. Onun karısı hiç ağzını açmazdı hep
sargılı olurdu. Yerken de hiç kimse onu görmezdi. Yahut bilmem ne olurken.
Onların ki bir başkaydı. Biz onlar gibi değildik. Biz gene yedik. Biz onlar
gibi değildik evladım. O kadar etmedik biz. Ama onlar öyleydi. Allah rahmet
etsin. Büyük sesle konuşmazdılar saygısızlık olur diye. Gelin çağıracak, anca
gel yahut git. Şimdi gelin pencereyi açar oraya oturur öyle bir bağırır ki ben
bile tiksinirim. O nasıl şeydir? O zamanlar öyleydi yani. Allah hiç kimseye
iyilikten başka bir şey göstermesin size evladım. Hem iyi günler, hem hayırlı
günler, hem hayırlı uzun ömürler versin. Ben duaları edeyim size. Allah razı
olsun. Allah ne dilediyseniz versin.