16 yaşında evlendi, tam 16 çocuğu var

Açıklama: Senoz Çukurluhoca köyünden Zeliha Hala ile oldukça keyifli bir röportaj yaptık.
Kategori: Röportajlar
Eklenme Tarihi: 23 Mayıs 2016
Geçerli Tarih: 28 Mart 2024, 17:11
Site: Senoz Deresi
URL: http://www.senozderesi.com/haber_detay.asp?haberID=1517


Zeliha Hala; ilerleyen yaşı yüzünden hafızası zaman zaman onu aldatsa da, geçmişte yaşadığı birçok olayı bize eksiksiz anlattı. Hayat ve hatıratından sunduğu kesitlerde, biz gençler için önemli tavsiyeler de bulunuyor. 16 yaşında amcasının oğluyla zorla evlendirilen ve eşinden tam 16 çocuğu olan, torunlarının sayısını ise hesaplayamayan Zeliha Hala mutlu bir evliliğin sırrını “Boşanmayı unutun” cümlesiyle özetliyor. Lafı daha fazla uzatmadan, sizleri Zeliha Hala ile yaptığımız, yaylacılık günlerini ve eski zamanların zorlu hayat şartlarını konuştuğumuz keyifli söyleyişiyle baş başa bırakalım…

+ İlk önce kendini bir tanıtır mısınız?

Kendimi nasıl tanıtayım, şimdi siz bana bir tarif edin.

+ Kimlerdensin, hangi köydensin? Nereye evlendin? Kendini bir tanıtmaya başla.

Şimdi lazım oldu mu unutuyorum.  Aradan gidiyor evladım. Bazı öyle sorarlar, hiç onları duymamışım derim. Çukurluhoca köyünün Arekner mahallesindenim. İsmail Taşçı’nın kızıyım. Onbaşı’nın İsmail derler, onun kızıyım.

+ Çocukluk döneminde yaylacılık filan, nereye giderdiniz ? Kaç yaşında yaylacı oldunuz?

Cutinç çimenluğa giderdik.  Yaşımı şimdi sana diyemem ama küçükten evlenmişim, çok küçükten çoluk çocuk sahibi olmuşum. 16 yaşında evlendim. Gittim, “baban seni evermiş” dediler. Nereye vermiş? Güldüm güldüm oynadım atladım, amcamın oğlu geldi beni götürecek, düğün edecekmişiz. Gitmedim, kaçtım, gizlendim. Peşi gün yine amcamın oğlu geldi beni zorla götürdü. Evlenmemiz de böyle oldu, Allah’a şükür yuva kurdum. Aldığım biraz benden yaşlıydı, Hasan Taşçı. Pos Mahmut’un oğluydu.

+ Kaç tane çocuğunuz var?

16.

+ Maşallah.

Başka iş ettiğim yok, çocuk etmişim. 12 erkek, öbürleri kız. Kaç tane torunum olduğunu ise hesaplayamıyorum şimdi. Ezbere diyemem.

+Torunun torunu var mı?

Yok herhalde. O kadar becerememişim. Olacak ama çok olacak. İşte böyle evladım…

+Yaylacılık hayatından anlat biraz.

Ne anlatayım evladım ne biçim anlatayım?

+Yaylada ne yapardın?

Çobanlık yapmışım yaylalarda yavrum. İneklerimiz vardı.

+Kaç tane ineğiniz vardı?

12-15 olduğu zamanlar olmuş. Ondan sonra babamın yaylası da aynı yayladır. Babamın köyü ile kocamın köyü aynı. Orda evlenmişim işte. Çıkmamışım o köyden, çıkamamışım mı çıkarmamışlar mı nasıl olmuşsa işte orada evlenmişim. Allah’ıma bin şükür yuva kurabilmişim. Evladım bir de şimdi yuva kuramıyorlar. Bir de bir akşam, iki akşam aynı evde kalırlar, boşanıp çıkarlar. Nasıl boşanıp nasıl dolarlar onu da bilmem.

+Hani babanın zoruyla evlendin ya. Sonradan kocanı sevdin mi?

Babamın zoruyla değildi de adetti. Ben diyorum işte ben yayladaydım amcamın karısıyla yayladaydım. Yalnız yaylacılık yapamazdım çünkü 16 yaşındaydım. Birinden kaçırmak için beni verdi. Haber geldi ki seni vermişler.

+Daha sonra sevdin mi kocanı?

Ehh…

+Ehh yani (gülüşmeler)

Herhalde sevdim de durdum da o kadar çocuğum oldu evladım. Kocam kötü adam değildi. Allah rahmet etsin. Yani şimdi ölmüş diye demiyorum. İyi insandı. Namazında niyazında, doğru yolda…

+Ne iş yapardı? Köyde miydi o da? Gurbete filan çıkar mıydı?

Çıkardı. Çok çıkardı. Ama gurbetten hiç yarar görmemiş. Büyük ağabeyi vardı onun yanına giderdi. O da fırıncıydı. Orda çalışırdı perişan olurdu. Kışın orda çalışırdı Nisan’da gelirdi.

+Şimdi köye gidiyor musun?

Köye bu yıla kadar gitmişim ama bu yıl bizimkileri kandırabilirsem…

+Seviyorsun yani köyü?

Seviyorum evladım. Bunda bu sıcakta burada duramam ki evladım. Ama mecbur kaldın mı durursun o başka. Şimdi bunları kandırabilirsem de… Böyle işte yavrum.

+Benim de annemin 9 çocuğu var.

Maşallah, maşallah. Beni yetişememiş ama. Bana kimse yetişemez. O biraz zor.

+Gözleriniz hiç mi görmüyor bu arada?

Hiç görmüyor evladım. Gözlerimi dinsiz imansız bir doktora çattım. Onu diyeyim. Demeden geçemem. Bir gün gözlerime ameliyat gerekir dedi. Ameliyat etti. Ertesi gün ötekisini etti.

Oğlu: Yüksek şekeri vardı. Arkada kan toplamış. Yani gözlerde katarakt vardı ama görmüyordu. Tamamen gitti gözleri.

Şimdi bunun dediğine bakma. Katarakttan ne gözler iyileşti… Şimdi  oğluma diyorum ki “Beni iyi bir göz doktoruna götür” de diyeyim ki gözlerim hiç mi çalışmayacak? Hiç ağrı yok.

Oğlu: Göz sinirleri tamamen dumura uğramış.

Hazır gözlerimi götürdüler verdiler elime dediler ki nereye gidersen git. Bunu yaptılar bana ama inşallah Allah büyüktür. Çok fazla şey de demeyeyim. Gözlerinizi kimsenin ellerine vermeyin. Kendinizden başka gözlerinizi “Gözlerimi iyi edecek” diyenlere kanmayın. İşte kandım hazır hiçbir şeyi olmayan gözlerimi verdim başkasının eline.

+Ne ile geçindiniz köyde? Şimdi her şey var memnun olan yok.

Allah herkesi memnun etsin. Ben memnunum. Bu kadar köyde çoluğum çocuğum oldu hiç darlanmadım.

+Nasıl geçindiniz?

Bilmem evladım. Çalıştık da çalıştık. Tarla, bahçe, lahana, inek, yayla öyle geçindik. Zenginliğimiz yoktu. Kocam da zengin değildi. O da çalışırdı kazma kürek Allah’ın rahmetiyle.

+Eskiden ezan okumak yasaktı? Kuran okumak yasaktı. Bunları yaşadınız mı?

Onları yaşadım. Kuran’ın bir yaprağını ezberledim. Böyle ondan, senden, benden. Babam okurdu. Kuran dersi yoktu evladım. Ezan tersine okunurdu. “Tanrı uludur, Tanrı uludur, başka ilah yoktur tapacak.” Bazıları aklımdadır. O zamanlar ezanlarımız öyleydi.

+Kim idi camide hocanız?

Camide hocamız Hatip Dayı vardı. Bir zaman o idi. Çukurlu’nun imamı.

+Nasıl okuturdu peki?

Kuran’ı koydu masanın altına. Öbür soy bizim kitaplarımız vardı da. Onları su gibi okurdum. Onları bize okuturdu. Geldi bir gün yakaladılar o Hatip Dayı dediğim imamı. Sarığını attı yere üstüne bastı jandarma bir iki de vurdu aldı gitti. Kaldık ortada. Ne edersin? Çok işler gördük.

+Bir de eskiden sığırlardan vergi alırdılar. Vergi almaya geldikleri zaman kaçırır mıydınız sığırları?

Çok kaçırmışım.

+Nasıl yapardınız? Nasıl duyardınız geldiklerini?

Haber verirdiler. Kaçırırdık. Birkaç tane geri koyverirdik mozilerden. Ufaklara mozi derdik. Öyle uğraşmıştık. Şimdi iyi hal var. Şimdi de Raşit davası var. Onun için burnumuzu dışarı çıkaramıyoruz. Bilmem siz daha iyi bilirsiniz. Allah korusun.

+Yollarda mecburi çalışma varmış. O nasıldı? Devlet vatandaşını çalıştırırmış yol yapılırken?

Evet çalıştırırdı. Salıverirdi aç. Adamları yoktu. Perişanlık işte. Öyle evladım, öyle günler geldi geçti içimizden. Allah inşallah göstermesin kimseye.

+Çocuk yetiştirirken zorlandın mı hiç?

Evladım öyle sosyete değildik ki zorlanalım. Pişirdik, lahanamız, fasulyemiz her şeyimiz olurdu. Pişirdik, doldurduk, yedirdik.

+Hep beraber yediniz?

Yedik. Paramız olmazdı ama yemeğimiz olurdu. Yemeğe yani şey çektiğim yok. Yaban, yahşi doldurmuşuz, yedirmişiz. Allah inşallah hiç kimseye yoksulluk göstermesin. Şimdi sizin çocuklarınız yer mi öyle şeyler?

Yemez.

+Peki eski günlerine dönmek ister misin şimdi? Yük taşımak, odun…

O kuvveti, gücü bulsam hemen şuraya gider büyük odun yüklenir gelirim.

+O zaman fakirlik vardı ama insanlar mutluydu herhalde?

Ne dersin, ne dersin. Yaşamak vardı. Kar yağmaya başlardı inerdim çayıra, lahanalığa. Onları keserdim, sığırlara verirdim. İyilerden büyük bir sepet, sepetimiz olurdu eskiden siz onlara yetişmediniz.

+Yetiştik ya.

Yetiştiniz mi? İşte öyle bir sepetlen keserdim lahana kordum ha böyle kapıya karın içine. Ohh şimdi olsa da bir yemek etsem ben. Ama öyle büyük tencerelerim var dı ki görseniz korkardınız.

+Kalabalıktınız tabii. 16 tane çocuk kolay değil.

Öbür soy da vardı. Kaynım vardı, görümcem vardı. Evlenmemiş görümcem vardı.

+O zaman ev ayrı değildi ki. O zamanlar hep beraber. Sonradan onlar gurbet falan gitmiş.

Kayınlarım da beraberdi. Onlar gittiler dışarı. Kaldılar Ankara’da iki üç sene. Orada evlendiler, orada öldüler. Allah rahmet etsin. Gani gani rahmet etsin. Hiç iyi bir şey olsa da giysek dediğim yok. Bilmez dik ki. Bir elbisem olurdu. Geçen gün burada bir uşak Ahmet vardı. Ona anlattım. Bir elbisemiz olurdu onu saklardık, ya başka birinden alırdık. Ödünç alırdım. Bir yere gideceğim değil mi? Çemberi bile almışım ki başımdaki yırtıktır, kirlidir. Komşudan almış, bağlamış gitmişim. Öyle zamanlarım olmuş. Ama allahıma hamd-ü senalar olsun.

+Şikayet etmiyorsun yani.

Yok, yok. O zaman öyleydi. Yani kocam beni hiç mahrum etmemiş. Diyemem ki bana böyle kötülükler etti de beni mahrum etti. Şimdi günaha giremem. Öyle bir şey ettiği yok. O da benimle kazmış, o da benimle uğraşmış, çoluk çocuğa da bakmış. Kaldık bir yerde da! Allah’ıma binler hamd-ü senalar olsun. Yani böyle aç kaldığım yok. Çok iyi bulmamış olsam da işte diyorum ha böyle çember, etek senin var mı? İki, üç yerden alırdım bir yere giderken.

+Ama herkes aşağı yukarı aynıydı değil mi?

Evet. Bir kişi değildi. Öyle mahalle mahalle idik. Cutinç, arekner, parahol, babik.

+Ama senin mahallen nispeten kolaydı değil mi? Parahol’a göre daha kolay mıydı işler?

Yok. Aynıydı. Kazmayı aldın mı eline evladım aynı olurdu.

+Biri toprak olur, diğeri çakıl olur da.

Öyle olmuş. Benim mahallemin toprağı çok kolaydı. Hiç kevi (sert) çıkmazdı. Vururdun, kazardın o kadar. Mahallemizin toprağı öyleydi. Bazı yerlerde Parahol’da birkaç kere vuracaktın  ki toprak eline gelsin. Öyle yerlerimizde vardı evladım. Allah’a binlerce şükürler olsun. Çok işler gördük. Şimdi hepsini otursak iki güne size anlatabilirim.

+Şimdiki gençlere ne tavsiye edersin? Her imkan var memnun olmuyor. Hiç kimse.

Evladım, memnun olmuyorsa ben ne edeyim.

+Tavsiyen ne? Ne yapsınlar? Senin yoktu memnundun. Şimdikilerin her şeyi var memnuniyet yok. Niye? Ne yapsınlar?

Ne yapsınlar. Herkes karısıyla, kocasıyla, bir gün evlenirler ertesi gün duyarız ki boşanırlar. Bunu tavsiye ederim.

+Neyini?

Boşanmak işini bir kere aradan kaldırın. Bu boşanmak çok çetin meseledir. Ben öyle görüyorum.

+Neden oluyor bu? Şimdi herkes her şeyi elde etti. Herkes başına buyruk oldu. Ondan mı oluyor?

Ondan oluyor tabii.

+Bir de şimdi saygı da ortadan kalktı herhalde?

Saygı zaten geldi gitti hiç görmedik buralarda. Görünmedi.

+Sen mesela eskiden yaşlıların yanında çocuğunu hiç kucağına alabilirdin mi? Kaynananın, kaynatanın karşında?

Benim kaynatam, çocuğunu kucağına aldığı hiç yok, babasının evinde. Saygıydı. Ama benim babam izin verdi. Evlatlarınızı çok çok sevebilirsiniz dedi. Başka saygısızlık yapmayın.

+Yani o bir saygısızlık, onu yapın ama diğerlerini yapmayın.

Saygısızlık değil evladını sevmek.

+Alışkanlık öyleydi da. Yanında aldın mı kucağına sözde ona bir saygısızlık oluyordu. Sofraya oturmak var mıydı gelin kaynatayla?

Benim bir komşum vardı. Feyzoğlu İsmail derlerdi. Onun karısı hiç ağzını açmazdı hep sargılı olurdu. Yerken de hiç kimse onu görmezdi. Yahut bilmem ne olurken. Onların ki bir başkaydı. Biz onlar gibi değildik. Biz gene yedik. Biz onlar gibi değildik evladım. O kadar etmedik biz. Ama onlar öyleydi. Allah rahmet etsin. Büyük sesle konuşmazdılar saygısızlık olur diye. Gelin çağıracak, anca gel yahut git. Şimdi gelin pencereyi açar oraya oturur öyle bir bağırır ki ben bile tiksinirim. O nasıl şeydir? O zamanlar öyleydi yani. Allah hiç kimseye iyilikten başka bir şey göstermesin size evladım. Hem iyi günler, hem hayırlı günler, hem hayırlı uzun ömürler versin. Ben duaları edeyim size. Allah razı olsun. Allah ne dilediyseniz versin.