*Uzun yıllardan beri otomotiv sektöründe yönetici olarak çalıştınız. Şimdi ise 'oto servisi' olarak karşımızdasınzı. Bu iş nasıl kuruldu, anlatır mısınız?
Ben yaklaşık olarak 21 yıl Citroen Türkiye Distribütörü’nde çalıştım. Bölge müdürü olarak işe başladım, en son Citroen Türkiye’de satış sonrasından sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak işi haziran 2020'de bıraktık. Çünkü Fransızlara devrettik Citroen’i. Fransızların kendileri geldiler. Ondan sonra da kendi işimi kurmakla ilgili kafamda fikir vardı. Kendi işimi yapayım dedim ve böyle bir yola girdik.
Önce İzmir’de bir arkadaşla beraber servis açtık. Oradaki iş iyi gidince dedik ki İstanbul’da da bir iş yapmamız lazım. Burası mekan olarak uygundu. Yer olarak hem İstanbul’un merkezinde, ulaşımı kolay, hem de alan olarak uygun bir yerdi. Yaklaşık olarak 1500 m2’lik bir alan. Böyle bir alanı İstanbul’da bulabilmek zor. Hem maliyet, hem giriş çıkış, hem çalışma saatleri… Evet merkezi bir yer o yüzden burayı tuttuk. İçeride tadilatlar vardı onları yaptırdık. Ondan sonra da 1 Kasım 2020 itibariyle tam anlamıyla faal olarak hizmet vermeye başladık.
*Burada neler yapıyorsunuz?
Burada ilk olarak Mazda’nın yetkili servisiyiz. Mazda’nın İstanbul Avrupa Yakası’nda iki adet yetkili servisi vardır. Bir tanesi biziz, bir tanesi Maslak’ta başka bir servisimiz vardır. Yani Maslak’la Tekirdağ Çorlu arasındaki tek yetkili servis biziz. Onun dışında da kendi bildiğimiz, eskiden çalıştığımız markaları yapıyoruz. Ne yapıyoruz? Subaru yapıyoruz, çünkü Bayraktar Holding’deydi Subaru, bildiğimiz bir marka. Peugeot, Citroen, Opel yapıyoruz. Bunlar da zaten bildiğimiz markalar, bunları özel olarak yapıyoruz.
Şu an Subaru yetkili servisi için de görüşmeler devam ediyor inşallah yakın zamanda o da olacak. O zaman iki tane yetkili servis, yine Peugeot, Citroen, Opel özel servis olarak devam edeceğiz. Neyimiz var burada? Burası tek çatı altında bütün işlemlerin yapılabileceği bir servis. Nedir bu? İşte mekanik, kaporta, boya, lastik, klima, işte araç klimasından tutun da ufak tefek her şeyi burada yani müşteri geldiği zaman lastik için dışarıdan lastikçiye göndereyim, kaportacıya göndereyim diye bir şey yok. Müşteri buraya geldiği zaman aracıyla ilgili A’dan Z’ye her şey yapılabiliyor.
Personel durumunuz nasıl?
Tabii bu araçların yapılabilmesi için bilgi birikim gerekiyor. Şu an bakıldığı zaman serviste çalışan arkadaşlarımızın hepsi benim dışımdakilerin de bu konu hakkında bilgisi, birikimi var. Yedek parça ve servis müdürümüz yıllarını Subaru ve Mazda’da geçirmiş, teknik şefimiz 15 yıl Mazda’da satış sonrası müdürlüğü yaptıktan, 8 yıl Citroen’de çalıştıktan sonra beraber bu işi yapmaya başladık. Yüksek makine mühendisidir kendisi. Servis danışmanlarımız aynı şekilde geçmişleri Mazda, Subaru, Peugeot, Citroen’e dayalı arkadaşlardır. Teknik arkadaşların hepsi yine eğitimlerini almış arkadaşlardır.
Personel dışındaki en önemli konu da teknik ekipmandır. Çünkü bu araçlara bakılabilmesi için test cihazı gerekiyor. Şu an ortalama iyi bir test cihazının maliyeti yaklaşık olarak 20 bin liradır. Bizim burada zaten Mazda’nın kendi test cihazı vardır, Subaru’nun kendi test cihazı vardır. Peugeot, Citroen, Opel için yine orijinal test cihazımız vardır. Bunun dışındaki araçlar geldiği zaman bakmak için de yine Universal dediğimiz, tüm araçlara bakabildiğimiz Launch* marka test cihazımız vardır. Bunlarla araçların tüm diagnostik işlemleri yapılabilmekte.
İşte klima konusunda, orada da iki tane cihaz olması gerekiyor. Bir tanesi eski 134A dediğimiz gazı basan, diğeri de yeni araçlar için 1234YFT* dediğimiz gazı basan iki cihazda mevcut. Kaporta boya tarafında, boya fırınımız, kabinimiz, çektirmemiz her şeyimiz var.
İşin özeti olarak, bu işlerin yapılabilmesi için yedek parça tedarik etmek önemli. Günlük olarak tedarik verebilen toptancı yedek parçacılarla anlaşmamız var. Yaklaşık olarak 6 toptancıyla çalışıyoruz. Onun dışında markaların kendileriyle de çalışıyoruz. Yedek parça tedariğini bu şekilde hallediyoruz. Özet olarak dediğimiz zaman da kapıdan müşteri geldiği zaman eğer bizim yapabileceğimiz bir araçsa direkt olarak müşteriye tüm detayları çıkartıp, tüm işlemlerini yapıp A’dan Z’ye teslim ediyoruz.
Özel marka bir araç veya bizim markalarımız dışında bir araç olduğu zaman da bunu da ne yapıyoruz? İşte bazı müşterimizin Subaru’su oluyor şirketinde başka araba… Bunlara da bakıyoruz ama bunlar için özellikle reklam falan yapmıyoruz. Bizim öne çıkmaya çalıştığımız markalar Mazda, Subaru, Peugeot, Citroen, Opel. Çünkü herkesin bildiği işi yapması lazım. Yani diğer markaları yapabilir miyiz? Çoğundan iyi yaparız ama biz bu konuda daha da uzmanlaşmak istiyoruz. Durumumuz bu.
*Başka marka araçlar geldiğinde onları da geri çevirmiyorsunuz yani.
Tabi çevirmiyoruz geldiği zaman. Eş dostta bir sürü değişik marka var onların hepsini yapıyoruz. Ama orada demek istediğim şu; bize şeyi soruyorlar ‘Niye Volkswagen reklamını yapmıyorsun? Volkswagen yapmıyor musun?’ Hayır yapıyorum ama reklam yapmıyorum. Türkiye’de yaklaşık 42 tane marka var, hepsinin reklamını yapamam ben. 42 marka konusunda da diyemem ki onu da yapacağım bunu da yapacağım. Benim markalarım belli. Bunun dışında da hangi marka gelirse yapıyoruz problem yok. Çünkü onun için universal cihazımız da var. Zaten bakıldığı zaman buradaki temel konu tüm arabaların bakımı yapılır burada bir sıkıntı yok. Önemli olan arızacılık. Arızacı da geldiği zaman onun için de ekibimiz buna uygun. Herhangi bir problem yaşamadan bütün araçları yapabiliyoruz.
*Arızacılık dediğiniz arızanın tespiti mi?
Diagnostik, evet tespit. Türkiye’nin yapısı kaynaklı bakıldığı zaman her tarafta bir sürü sanayi sitesi var ve servis var. Hepsi iş yapıyor. Kimisinde 1 tane lift var, kimisinde 2 tane lift var ama bakıldığı zaman herkes servis. İşin detayına girildiği zaman genelde yapılan iş şudur, araç gelir aracın periyodik bakımı yapılır. Nedir? Motor yağı değişir, yağ filtresi, hava filtresi ama onun dışında araçta, elektronikte, beyinlerde bir arıza olduğu zaman onları tespit için tecrübe ve cihaz lazım. O olmadığı zaman da bunları yapamıyorsun. Alışkanlık şudur: Türkiye’de bir şey olduğu zaman 'beyinci'ye göndermek. Ama önce sen tespitini yapman lazım. Arıza beyinde mi, pompa da mı, başka bir yerde mi? Onu tespit edeceksin. Enjektörlerin geri dönüşü nasıl, basıncı nedir? Pompa basıncı nedir? Tamam beyinde problem var da, bu problemi tetikleyen nedir? Çünkü test cihazı sadece şunu der: Aracın şurasında şu arıza vardır. Bunun dışında bu arızanın kaynağı kablo tesisatı mı, beyin mi yoksa oradaki sensör mü? Onu ölçümlerle sizin bulmanız lazım. Şu an özellikle araçların elektroniğinin artmasıyla beraber bu tarz şeyler önem kazanmaya başladı. Bunu iyi analiz etmek lazım. Yoksa yüksek maliyetlerle tüketiciyi bayağı yorarız.
*Peki, her meslekte sıkıntı var. Çok duyuyoruz, yeni usta yetişmiyor gibi. O konuda bir sıkıntınız var mı?
Sıkıntı var, yaşanmışlıkları anlatayım ben size. Ben masanın iki tarafında da oturmuş bir insan olarak geçmişte 21 yıllık bir profesyonel yaşantım var. Orada bir network’ü yönetiyorduk, burada kendi yerimi yönetiyorum. Şimdi kalifikasyonu yüksek yetişmiş eleman bulmak zorlaşıyor. Çünkü özellikle bizim meslekte 2 tane lift alacak parası olan adam hemen kendi dükkanını açmaya gidiyor. 3 yıllık yetkili servisten eğitim almışsa, 2 tane de lift parası varsa gidiyor kendine bir yer tutuyor servis oldum diyor. Problem burada. Kimisi başarılı oluyor, kimisi geri dönüyor. Mekanikte böyle bir şey var. Mekanikte personeli fazla zorlamıyoruz o yüzden. Deniyor, olamıyor geri geliyor. Ama özellikle kaporta boyada yeni eleman yetişmiyor.
Bunun bana göre 2 temel sebebi vardır. Birincisi meslek liselerinin konumlandırılması, ikincisi de özellikle bu özel güvenlik olayının ortaya çıkması. Çünkü insan şöyle bakıyor. 18, 20 yaşında genç. Geliyor burada nereden başlayacak? Doğal olarak asgari ücretten aşlatacaksın. Adam şöyle düşünüyor: Ya burada da asgari ücret alacağım burada tulum giyeceğim ellerim pislenecek ama ben filan yerde özel güvenlik olduğum zaman aynı parayı alacağım temiz çalışacağım o zaman oraya gidiyorum. Ama aradan 3 yıl geçiyor oradaki maaş aynı devam ediyor ama burada 3 yıl çalışıp usta olsa belki de alacağı var 2’ye katlayacak. Pişman oluyorlar ama zaman geçiyor. O yüzden bu mesleki yetiştirme konusunda farklı çözümlere gitmek lazım.
Mesela şu an bende 3 tane stajyer var meslek lisesinden. 3 tane stajyerden bu işi devam ettirecek var mıdır? 1 tanesi. Çünkü konuştuğumuz zaman, meslek lisesine gitmiş. Niye gitmiş? Başka bir okula gidemediği için aileleri yazdırmış. En azından ellerinde mesleği olsun diye. Peki çocuğa sormuşlar mı sen mesleği yapacak mısın diye? Sormamışlar. O yüzden bir tanesinin hedefi polis olmak, diğerinin hedefi başka bir yere gitmek ama bir tanesi diyor ki 'ben bu mesleği sevdim bunu yapabilirim.' Böylelikle ne oluyor? Meslek liselerinde eğitim veriyoruz ama boşa eğitim vermiş oluyoruz. Bir sınıftan 40 kişi mezun olunca bakıyorsunuz ki 4 tanesi mesleğe devam etmiş, geri kalan işte güvenlikçi oluyor, kendisini devlet memurluğuna atmaya çalışanlar oluyor. KPSS denemeleri bilmem neler… Bu arada mesleği unutuyorlar. Geri dönmek istediklerinde de problem oluyor. Bu mesleki eğitimi netleştirmek lazım.
*Siz mesleki eğitimden geldiniz. O yıllarla bu yılların karşılaştırmasını yapabilir misiniz?
Oradaki kıyaslama şu benim tek diyeceğim sonuçta siz ortaokulu bitirmiş bir çocuğa meslek biçiyorsunuz. Benim oğlum 11. Sınıfa gidiyor. Sorduğum zaman daha yeni yeni 'ben elektronik mühendisi olacağım' diyor. Şimdi siz zorla bir çocuğu istemediği bir mesleğe –ki bu meslek genelde pis iş olarak tabir ediliyor- verdiğiniz zaman; ilk olarak çocuğu meslekten tamamen soğutabiliyorsunuz. Eskiden sınava girerdiniz kazanıp girerdiniz. Bir kazanma duygusu yaratırdı. Ki bende meslek lisesi mezunuyum. İyi puanla da girmiştim. Bizim dönemimizde motor mesleği popülerdi. Şişli Motor, Bağcılar Motor gibi 4 tane falan vardı İstanbul’da. Oraya gittik biz ama kazanarak gittik. Şimdi bakıyorsunuz en altta kalan eğitim olarak bunları diyorsunuz ki meslek lisesine vereyim diyorsunuz. Böyle olunca çocuk diyor ki 'burası iyi bir yer olsa beni buraya vermezlerdi.' Meslekte soğuyor ve yapmak istemiyor. Bir de okuldaki eğitim durumları kötüyse direkt olarak uzaklaşıyor.
*Bunu çoğu meslekte duyuyoruz şehir efsanesi gibi. Hani derler ya bizde bir usta var dünyada eşi benzeri yok. Sizin de öyle ustalarınız var mı?
Var tabii. Yani şöyle bir şey bu meslek işi 2 tane. Bir tanesi insanın zeki olması gerekiyor. Hepimizde zeka var bu sadece kullanım alışkanlıklarıyla ilgili bir konu. İkincisi de pratik. Bir usta sürekli X markayı yaparsa onun üstünde uzmanlaşıyor zaten. Şimdi eğer siz uzmanlık konusunu sadece bir ustaya bakım yaptırıyorsanız bakımı normalde 1,5-2 saattir ama ustaya verdiğiniz zaman yarım saatte size teslim edebilir. Arızacılık konusunda yetişmişse onu yapabiliyor. Ama günümüzde bakıldığı zaman ne kadar iyi usta olursa olsun elektroniği bilmiyorsa, test cihazlarını bilmiyorsa teşhis koyması zor. Eskiden sistemler mekanik olduğundan dolayı şöyle biz öğrendik. Neydi, sesi dinlerdi usta ama şimdi öyle değil. Onları geçtik. Onları zaten sesle anlıyorsun zaten ama esas problem motorun 4 bin devirden sonra ortaya çıkardığı bir semptom var bu semptomun kaynağı ne? Bunu bulabilmek. Bunun için de iyi ustalar var mı? Var. Eğer bu usta yabancı dil biliyorsa markaların kendileri bunları eğitim merkezlerine çekmeye çalışıyor. Yabancı dil bilmiyorsa büyük servisler bunları kendi bünyesinde tutmaya çalışıyor. Biraz da maddi durum varsa çıkıyor dışarıda servis açıyor. Bizim özelimizde bakıldığı zaman bizim atölye şefimiz Hasan Bey öyle birisi. 15 yılı Mazda’da eğitim ve satış sonrasında geçmiş, yüksek makine mühendisi, 8 yılı Citroen’de geçmiş. Önüne koyduğunuz zaman çözemeyeceği arıza yok. Ama ne yapıyor? Onunla ilgili sürekli araştırma yapıyor. Araştırmadan bir şey yapmak yok. Öğreneceksiniz, uygulayacaksınız, pratik yapacaksınız, araştıracaksınız, tekrar uygulayacaksınız, tekrar devam edeceksiniz. Böyle bu bilgi birikim kazanılıyor. Bizim Citroen tarafında bakıldığı zaman geçmişte beraber çalıştığım arkadaşlarım vardı aynı şekilde. Ki bunlar, hepsi tekniker olarak yetişmiş sonra eğitim merkezine gelmiş arkadaşlardı. Bunlar hemen kendi ayırt ediyor zaten.
*Teşekkür ediyoruz, tebrik ediyoruz. İnşallah hayırlı bol kazançlar diliyoruz.
Ben de teşekkür ediyorum, sağ olun.
Yayına hazırlayan: M.C.Çakır