Son dakika haberi bulunmamaktadır.   Senoz Esnaf  
Senoz Deresi
Anasayfa | Haber Ara | Foto Galeri | Videolar | Animasyonlar | Anketler | Sitene Ekle | Mesaj Gönder | Sohbet | MircScriptİndir

HABER ARA


Gelişmiş Ara

EN ÇOK OKUNANLAR

Köyden şehre gelmek

Okunma  Yazar : Cevat Çakır
Yorumlar  Yorum Sayısı : 0
Okunma  Okunma : 2168
Tarih  Tarih : 11 Ekim 2011, 02:15

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Yıllık iznim dolayısıyla gittiğim Rize’nin Senoz Vadisi’ndeki köyümüzde, derelerimizin sularına göz dikenlerin neler yaptıklarını yakinen gördüm.

Çağlayarak akan derelerin nefesi tükenmiş, sesizce adeta bir ırmağa dönmüş şekliyle akıyorlar. Derelerin sesiyle büyüyen bizler için dereler, yayla yollarında arkadaşımızdı. Kesilen ağaçlar, bozulan yollar, yarılan dağlardan dolayı kimi yerler tanınmaz durumda, hele açılan tuneller, su kaynaklarının yollarını değiştirmiştir. Ve yöre halkı için tehlikeli olan yüksek gerilim hatları da problem olacak gibi görünüyor. Şehirde bunalınca hep “kaçacağımız bir köyümüz var” derdik. Baktık ki orasını da bulmuşlar ve perişan etmişler.  Senelerce “taş”larımız için bizi rahatsız ettiler, şimdi de tadına doyamadığımız o tatlı sularımıza göz dikmişler. Durumumuz Amerika Başkanının Kızılderili reisten toprağını para ile satın almak istediğinde Kızılderili’nin verdiği cevabı andırıyor: “Suyun pırıltısına biz sahip değiliz ki, siz satın alasınız. Derelerimizde ve nehirlerimizde akan su yalnızca su değil, atalarımızın kanıdır. Suyun hışıltısı dedelerimin sesidir. Nehirler kardeşimizdir. Susuzluğumuzu giderirler. Kanlarımızı taşırlar, çocuklarımızı birbirlerine bağlarlar.”

Evet bizim için de derelerimiz aynı şeydir. Senoz Vadisinde dereler olmazsa o serinliği, o bitki örtüsünü orada bulmak mümkün değildir. Dolayısıyla proğramda olan HES’lerin mutlak süretle başlatılmaması gerekir.
 
İnek gübresini de özlemek
Köyümüzde bir arkadaşımla beraber yürürken gördüğümüz inek pisliğini arkadaşım işaret ederek, “Bir kaç yıl sonra bunları da görmeyeceğiz” dedi. “Evet” dedim. Çünkü gidişat onu gösteriyordu. 20-25 yıl önce her hanede 5-10 tane inek varken şimdilerde 25 heneli köyümüzde toplam 7 tane inek bulunuyor. Hal böyle olunca inek gübresini görmek de zorlaşıyor. Bir zamanlar ahırların önünden geçerken inek ve gübre kokusunu duymamak için burnumuzu tıkarken, aynı ahırların virane kalması bizi cidden üzüyor. Aslında hayvancılığın yapıldığı şartlar eskiye göre çok daha iyi, ama insanlar aşırı tembelleşmiş. 9-10 saat yaya yürüyerek gidilen yaylalarda hayvancılık yapılırken şimdilerde araba ile gidilen yaylalarda ikişer üçer hayvan var. Bu tembelliğin sonucunda, dün tereyağı yiyen, tabii gübreyle büyüttüğü meyve ve sebzeleri yiyenler bugün sunni gübreyle büyütülenleri yiyor. Ayrıca çalışmamak ve hareketsizlikten bir çok hastalığın da yayılmasına sebep olunmuş.

 Bir de çocukların  hayvanlara karşı özlemi var ki çok dikkat çekicidir. Köyümüzdeki evimizin ahırında ağabeyime ait bir inek bir de yavrusu vardı. İstanbul’da oturan bir akrabamızın iki tane çocuğu var. Sabehleyin kalktıklarında ilk ziyaret yerleri ineğin bulunduğu ahırdı. 2.5, ve 3.5 yaşlarındaki kardeşler “Mö, mö” diye sesler çıkararak annelerinin ellerinden asılarak zoraki ahıra doğru annelerini sürüklemeleri çok garip bir görüntü veriyordu. Hele İstanbul’dan köyümüze gelen bir başka akrabamızın 4 yaşındaki çocuğu evimizden ayrılırken ineği ve yavrusunu ziyaretinden sonra “Baba ne olur bu ineğin yavrusunu arabanın arkasına koyalım evimize götürelim” diye uzun süre ağlaması görenleri güldürüyordu. Onu anladık ki hayvansız virane kalan evlerden ve köylerden kimse memnun değil. Şunu bir kez daha anladık ki, çare fıtrî yaşamada.
Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa | Word'e Aktar Word'e Aktar | Tavsiye Et Tavsiye Et | Yorum Yaz Yorum Yaz

Bu Yazarın Önceki Yazıları

Son Haberler

Umut yarını değiştirme çabasıdır!07 Temmuz 2019
RadyoSenoz
 
İSTEK GÖNDER

FOTOĞRAF GALERİLERİ

Yayınlanan yazıları kaynak göstererek yayınlamak serbesttir. © Copyright 2004-2009
Yazar Girisi | Altyap: MyDesign Haber