Son dakika haberi bulunmamaktadır.   Senoz Esnaf  
Senoz Deresi
Anasayfa | Haber Ara | Foto Galeri | Videolar | Animasyonlar | Anketler | Sitene Ekle | Mesaj Gönder | Sohbet | MircScriptİndir

HABER ARA


Gelişmiş Ara

EN ÇOK OKUNANLAR

Değişim için Değişim Şart!

Okunma  Yazar : Ziya Akçal
Yorumlar  Yorum Sayısı : 0
Okunma  Okunma : 2086
Tarih  Tarih : 30 Haziran 2012, 00:58

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Sayısız, ruh taşıyan beden vardır, hayatın acımasızlığından yakınır. Oysaki acımasız olan hayat değil, hayatı yaşayanlar, yaşadığını sananların ta kendisidir. Zerre kadar acıma duygusu olmayıp çevresine acıyı yaşatanlar vardır.

Sosyal hayatta hep karşılaşıyoruz; beşeri münasebetlerin her alanda arzulanan, görülmek istenenin dışında zuhur ettiğine şahit oluyoruz. Ne aynı çatı altında yaşayanlar, ne aynı masa etrafında çalışanlar ne siyasiler ne işveren ve işçiler, ne alıcılar ne de satıcılar… Maalesef kimse kimseyi anlamıyor, anlayamıyor, anlamak istemiyor. İstisnalar kaideyi bozmaz; kimse kimseye insanca davranmıyor.                                                                                                                                             

Yaşanan kısacık hayatın nerede, ne zaman, nasıl sonuçlanacağını kimsecikler bilmiyor; herkes bildiğini, aklına eseni acımasızca yapıyor. Ne var ki, ansızın ölüm gelip çattığında son pişmanlık fayda vermiyor; geride kalanlar da boşu boşuna ahlayıp pahlanılıyor.                                                                    

Açık bırakılmış pencereden dışarı fırlayan bağrışmalar sokağı dolduruyor. Oysaki daha kaç gün olmuştu, gülüp oynaya oturdukları nikâh masasında, pazara kadar değil, mezara kadar; acı tatlı, yokluk, varlık, hastalık sağlıkla geçecek her günde beraber olacaklarına söz vermişlerdi. Birbirini deli gibi seven bu sevdalılara ne oldu?                                                                                                                             

Evlat babasının üzerine yürüyor; gözlerini geriyor, kaşlarını çatıyor, surat renkten renge giriyor, bağırarak hakaret ediyor babasına. O çağa gelinceye kadar maddi ve manevi hiçbir şeyini esirgememiş, kol kanat germiş, siper olmuş, bağrına basarak büyütüp bu çağlara getirdiği evlada ne oluyor. Oysaki yüceler yücesi Rabbi; …’’…anaya babaya ‘öf’ bile, demeyiniz’’ demiyor mu Kuran’da… Elbette, diyor lakin ne olduysa oldu, kan bağıyla birbirine bağlı olmayanların dostluğu, kan bağıyla birbirine bağlı olanları çok geçti.                                                                                                                  

Karşı binada oturan teyze, kafasını dışarı çıkardığı penceresinden, sokağa çıkıp hiddetle başka tarafa gitmekte olan oğluna sesleniyor; ‘’İnşallah geri gelmezsin, parçaların lime lime olur, kurtuluruz.’’ Diye bağırıyor. Allah aşkına ne oluyor bizlere, sosyal hayatın her köşesinde huzursuzluk kol geziyor; maddi pisliği gölgede bırakan manevi pislik kol geziyor.                                                                                         

Gün olur devran döner, bugünün genci, yarın ebeveynlerinin yerini almaz mı, aynı durumuna girmez mi? Onu da kendi evlatları daha ağır hakaretlere, saldırılara maruz bırakmaz mı? Bırakır elbet bırakır. Sabreyle, seyreyle; gün olur devran döner ve hepsi olur. Eden bulur.                                                          

Zamanın birinde bir evde bir gelin ve yaşlı kaynanası yaşarmış. Günün birinde yaşlı kadının canı et yenmek istemiş. Gelinine, ‘’Güzel kızım et varsa pişir de beraber yiyelim; canım çok çekti.’’ Demiş. Gelini, kaşlarını çatmış, müstehzi tavırlarla dudak bükerek kaynanasının yanından kalkıp sessizce mutfağa giderken , ‘’ Demek canın et istedi ha, şimdi ben sana dünyanın kaç bucak olduğunu gösteririm yaşlı bunak..’’ diye söylenmiş. Ardından da eline aldığı bir çuval parçasıyla doğruca evlerine yakın göle gitmiş. Toplayabildiği kadar kurbağa toplayıp çuvala doldurduktan sonra eve dönmüş. Oysaki evde et varmış. Yapacağını yapmış; kurbağaları bir güzel temizleyip pişirdikten sonra yaşlı kaynanasının yemek sofrasına diğer yemeklerle beraber koymuş. Zavallı yaşlı kadın hiç bir şey anlamadan güzelce yemiş, tabağını bitirmiş. Gelini ise, zavallı kadının iştahla yiyişini seyrederken içten içe gülermiş.                                                                                                                                                             

Yıllar yılları kovalamış, yaşlı kaynanası ölmüş. Gelin de yaşlanmış ve o, da bir gelin sahibi olmuş. Gelini adeta kendi kızıymışçasına kendisini sever, hürmet eder, bir dediğini iki etmezmiş. Sabahlardan bir sabah, gelinine; ‘’ Kızım, canım et yemek istedi, çok çekti, demiş. Bir dediğini iki etmeyen gelini, yaşlı kayınvalidesinin emrini hemencecik yerine getirmiş. Etin en güzel yerinden kesip bir güzel pişirmiş ve kaynanasının önüne koymuş.’’Afiyetle ye anneciğim’’, demiş. Demiş ama o ne, kaynanasının önüne koyduğu et anında kurbağa etine dönüşü vermiş. Ay, vay feryatları arasında gördüklerine şaşıran gelin, derhal tabağı önünden kaldırır çöpe atar, mutfaktaki pişmiş etlerden tabağı doldurarak tekrar getir kaynanasının önüne koyarmış. Ne var ki, nefis etler hemen kurbağa etine dönüşüverirmiş. Olanlar karşısında her ikisi de hayretler içinde kalakalmışken, yaşlı kadının bir zamanlar kendi kayınvalidesine yaptığı çirkinlikler aklına gelmiş ve gelinine dönerek, ‘’Tamam kızım, yeter artık, sen ne kadar değiştirirsen değiştir, önüme koyduğun etler her seferinde böyle değişecektir.’’ Vaktiyle kayın valideme yaptığım haksızlığın, çirkinliğin cezasını çekmem gerekiyor. Ben bunu fazlasıyla hak ettim, der ve önüne konulan kurbağa etine dönüşmüş etleri son lokmasına kadar yer.                                                                                                                                                                                             

Allah(c.c.),  gelinlere değil sadece, hiç birimize nefsimize yenik düşüp maddi, manevi çirkinliklere düşerek rezil rüsva olmamızı nasip etmesin. Ne haksızlık yapalım, ne de haksızlığa uğrayalım. Her nerede yaşıyor olursak olalım; her ne şartlar altında olursak olalım birbirimizi Sevelim, sevilelim, sayalım; hoşgörü içinde olalım. Bu üç günlük dünyada en güzel şekilde, tat alarak yaşama gayreti içinde olalım, diyor, sağlık ve esenlik dileklerimle herkesten, yaşanır bir dünya oluşturma gayreti içinde olmalarını istirham ediyorum. En kalbi selam ve sevgilerimle hoşça kalınız.

Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa | Word'e Aktar Word'e Aktar | Tavsiye Et Tavsiye Et | Yorum Yaz Yorum Yaz

Bu Yazarın Önceki Yazıları

Son Haberler

Umut yarını değiştirme çabasıdır!07 Temmuz 2019
RadyoSenoz
 
İSTEK GÖNDER

FOTOĞRAF GALERİLERİ

Yayınlanan yazıları kaynak göstererek yayınlamak serbesttir. © Copyright 2004-2009
Yazar Girisi | Altyap: MyDesign Haber